SIĞACIK BODRUM
YELKEN SEYİRLERİM..
1986 YILINDA BAŞLADIĞIM BODRUM TATİLLERİNDE ÇOK SEVDİĞİM DENİZ YAŞAMINI YILDA 3-4 AY YAPMAK İÇİN ANKARA DAKİ İŞLERİMİ AKSATMAYI GÖZE ALMIŞTIM. BODRUM DA 6 METRELİK BİR SÜRAT MOTORU ALARAK YAKIN ÇEVREYİ VE EDİNDİĞİM DOSTLARIMIN BÜYÜK GULETLERİ İLE DE GÖKOVA, KOS, SİMİ, RODOS GİBİ YUNAN ADALARINI GEZMİŞTİM.
HER YIL YAPMIŞ OLDUĞUMUZ BU SEYİRLERDE BENİM İÇİN DOSTLUĞU ÇOK ÖZEL OLAN VE HALEN DOSTLUĞUMUZUN DEVAM ETTİĞİ BEGONVİL TEKNESİNİN SAHİBİ ASIM DEMİR KAPTANIMDAN BİR GULETLE İYİ HAVADA, KÖTÜ HAVADA NELERİN YAPILMASI GEREKTİĞİNİ UYGULAMALI OLARAK ÖĞRENMEYE ÇALIŞTIM VE YETERİ KADAR BİLGİ SAHİBİ DE OLDUM.
1993 YILINDA ANKARA ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİNİN AÇTIĞI AMATÖR KAPTANLIK VE KISA MESAFE TELSİZ KURSLARINA KATILDIM. GİRMİŞ OLDUĞUM SINAVDAN AMATÖR KAPTANLIK BELGESİNİ ALDIM.
YILLARCA MOTOR YATLARDA YAPTIĞIM SEYİRLERDEN SONRA, ESKİ BİR ARKADAŞIM (İstanbul da oturuyordu, fakat denizle alakası yoktu)YELKENLİ TEKNE ALDIĞINI YELKENLİ TEKNEDEN ANLAYAN BİR ARKADAŞI İLE SIĞACIK LİMANINA GİTTİĞİNİ VE SEFERİHİSAR SIĞACIK LİMANINDAN BODRUM A GİTMEMİZİ İSTEDİĞİNDE, ZOR BİR ŞEY OLMAYACAĞINI DÜŞÜNEREK KABUL ETTİM.
İLERİDE ANLATACAĞIM YELKENLİ SEYİRLERİNDE YAŞADIKLARIMDAN SONRA MOTORYAT, GULET GİBİ SADECE MOTORLA HAREKET EDEN DENİZ ARAÇLARI İLE BİR YELKENLİ KULLANIMININ ARASINDA ÇOK FARKLAR OLDUĞUNU ZOR DA OLSA ANLADIM…
MAHAYANA, BEN VE NEZİH..
MAHAYANA: BENETEAU OCEANIS 351, 1997 MODEL 10.6 M.BOY, 3.8 M.ENİNDE 3 KAMARALI, FİBERGLASS YELKENLİ.
NEZİH : 30 YILLIK KAPRİSLİ BİR ARKADAŞIM.
NEZİH İSTANBUL’DAN SIĞACIK’A GELİRKEN, HARİTA OKUMAYI, MEVKİ KOYMAYI, OTOPİLOT KULLANMAYI, ROTA AYARLARINI, YELKEN KULLANMAYI ÖĞRENDİĞİNİ SÖYLÜYOR, BEN İSE YELKEN KONUSUNDA VE ELEKTRONİK CİHAZLARLA İLGİLİ BİLGİM OLMADIĞINI SÖYLÜYORUM. (NEZİH’İN DAHA HİÇBİR BELGESİ YOK !!!!)
ASIM KAPTANIMDAN ÖĞRENDİĞİM EN ÖNEMLİ KONU; KAPTAN SÖYLEMEDİKÇE HİÇ BİRŞEY UYGULAMAMAK
İLK YELKENLİ SEYİRİ,
SIĞACIK LİMANI, İZMİR, SEFERİHİSAR’ IN SAHİL BELDESİ, ÇOK ŞİRİN TARİHİ YAPILAR, SAMİMİ İNSANLAR, YAKLAŞIK 10 METRE GENİŞLİĞİNDE BİR KANAL VE KANALDAN SONRA BİRAZ DAHA GENİŞLEYEN BALIKÇI BARINAĞI, SIRTIMIZI YERLEŞİM ALANINA DÖNDÜĞÜMÜZDE, SANCAKTA Kİ ÇIKIŞ BOĞAZINDAN SÜREKLİ BİR ESİNTİ VAR.
NEZİH DÜMENDE, MOTORU ÇALIŞTIRDI, MAHAYANA, KIÇTAN KARA VAZİYETTE DEMİRLİ DURUMDA, ETRAFIMIZDA HİÇBİR TEKNE YOK, BİZ SANCAKTAN LİMAN ÇIKIŞI YAPACAĞIZ. BEN TEKNENİN BAŞINDA BEKLİYORUM. SANCAKTAN HAFİF BİR RÜZGAR VAR, NEZİH KIÇTANKARA HALATLARINI İÇERİYE ALDI, IRGATI HAFİF, HAFİF ÇALIŞTIRMAYA BAŞLADI, TEKNENİN KIÇI RÜZGAR NEDENİYLE İSKELEYE DOĞRU AKARKEN NEZİH YOL VERDİ, TEKNE ZİNCİRİN ÜZERİNE ÇIKTI VEEEEEEE MOTOR TİTREYEREK DURDU,, DAKİKA BİR,,,,PERVANE ZİNCİRE DOLANMIŞTI, TEKNE LİMAN GİRİŞİNİN ORTASINDAN RÜZGAR NEDENİYLE KARŞİDAKİ BETON İSKELEYE, İSKELE BORDA YAPTI, USTURMAÇALARIN YERLERİNDE OLMASI BİZİ BİRAZ RAHATLATTI, ETRAFTAN GELEN KİŞİLERİN YARDIMI İLE HALATLARI BAĞLADIK VE HERHALDE ON DAKİKA YERLERİMİZDE HİÇBİRŞEY SÖYLEMEDEN OTURDUK..
ETRAFTAN GELEN BALIKÇILARDAN BİRİ PERVANEYE BİRKAÇ DEFA DALDI, DENİZDEN ÇIKIP TAMAM DEDİĞİNDE ÖĞLEN OLMUŞTU. NEZİH MOTORU ÇALIŞTIRDI, BEN BAŞTAKİ IRGAT KUMANDASI İLE DEMİRİ ALMAYA ÇALIŞTIM FAKAT ZİNCİR ARADA SIRADA SIYIRIYORDU, SONUNDA DEMİRİ ALDIK, İSKELE BORDA DAKİ HALATLARI TOPLADIK VE SEFERE BAŞLADIK.
SIĞACIK KÖRFEZİNDEN ÇIKAR ÇIKMAZ ÖNCE CENOVAYI AÇTIK, BİR SÜRE BÖYLE SEYİR YAPTIKTAN SONRA ANA YELKENİ DE AÇTIK,RÜZGARI GENİŞ APAZ DURUMUNDAN ALARAK, MOTORU KAPATIP ÇOK GÜZEL BİR SEYİRE BAŞLADIK, BEN SANCAK KIÇ OMUZLUKTA ELİMDE SIRTI BALIK BEKLİYORUM, NEZİH ELİNDE BİRA VE AĞZINDAN HİÇ DÜŞÜRMEDİĞİ SİGARA İLE DÜMENDE, BAŞLADIK ATIŞMAYA, BEN DENİZİ BİLDİĞİMİ SÖYLÜYOR AMA HİÇBİRŞEY ANLAMIYORMUŞUM FALAN DERKEN GÖZÜME USTURMAÇALAR İLİŞTİ, BEN HEMEN SEN NE BİÇİM KAPTANSIN, USTURMAÇALARI İÇERİ ALMAMIŞSIN DER DEMEZ, BEN KAPTANIM SEN MİÇOSUN SENİN TOPLAMAN GEREKİR DEMEZMİ…. NEYSE YAKLAŞIK 2 SAATLİK SEYİRDEN SONRA HAVA SÜTLİMAN KIPIRTI YOK YELKENLER PIRPIRLIYOR, MOTORU ÇALIŞTIRDIK ANA YELKENİ TOPLADIK, SIRA CENOVAYA GELİNCE CENOVA ISKOTASINI VİNCE SARDIM KOLLA ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYORUM, ISKOTA HALATI GELMİYOR, BAŞA GİTTİM BİR BAKTIMKİ HALAT FURLING DIŞINDAN DOLANMIŞ..
BEN DÜMENE, NEZİH, FURLİNG İ DÜZELTMEYE, KISA BİR SÜRE SONRA CENOVAYI DA TOPLADIK, BU ARADA SAAT 18.00 OLMUŞ, KUŞADASI MARİNAYA GİRİŞ YAPTIK, HEMEN SERVİS BULUP IRGAT İÇİN GEREKLİ TAMİRE BAŞLADIK. USTA BİR SÜRE SONRA, IRGAT KONTROL PANELİNİN ARIZALI OLUP DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ. ERTESİ SABAH USTAMIZ, YENİ KONTROL PANELİNİ TAKTI, BİZDE MARİNA İŞLEMLERİNİ HALLETTİK SAAT 13.00 GİBİ DARBOĞAZ A DOĞRU HAREKET ETTİK. HAVA DURUMUNA WİNDGURU DAN BAKTIK, 2-4 RÜZGAR VERİYOR, ÖNCE ANA YELKENİ AÇTIK, SONRA CENOVA ISKOTASINI TUTARAK KONTROLLÜ BİR ŞEKİLDE CENOVAYI AÇTIK, YAKLAŞIK 5 MİL HIZLA YOL ALMAYA BAŞLADIK. DARBOĞAZDAN GEÇTİK, SİSAM ADASININ GÜZEL BİR YERLEŞİM MERKEZİ OLAN
PYHTGORİA’YI GEÇTİĞİMİZ ANDA RÜZGAR SAĞANAKLARINI YEMEYE BAŞLADIK, ZATEN İYİ DÜMEN TUTAMIYORUZ, BİZDE HEMEN PANİK, TEKNE UÇUYOR, BÜYÜK DALGALARDA BİR BATIYOR BİR ÇIKIYOR, BİR TARAFTAN DA SÜREKLİ KAVANÇA ATIYORUZ, DERKEN BİR KAVANÇA DAHA BEN DÜMENE NEZİH ANA YELKENİ İNDİRMEYE, FAKAT RÜZGAR O KADAR ÇOKKİ TEKNE BİR O YANA BİR BU YANA, NEZİH BUMBAYA SARILMIŞ ANA YELKENİ İNDİRMEYE ÇALIŞIYOR, BİR TARAFTAN DA BANA BAĞIRIYOR, DÜMENİ DÜZGÜN TUUUUUUTTT, SÖYLEMESİ KOLAY RÜZGARA DÖN, YELKEN PIRPIRLASIN, NEZİH YELKENİ KOLAYCA İNDİRSİN, NE GÜZEL, AMA YILMAZ RÜZGARA DÖNMÜYOR, DAHA ÇOK DALGALARA BAKIYOR, DÜMENİ DURUMA GÖRE TUTUYOR Kİ KÖTÜ BİR ŞEY OLMASIN. NEZİH UZUN BİR UĞRAŞTAN SONRA ANA YELKENİ BUMBAYA SARDI VE İSKELE TARAFINDAN CENOVA ISKOTA HALATINI VİNCE SARDI, BEN YİNE TEKNEYİ RÜZGARA ÇEVİRMEYE KALKIYORUM VE YAVAŞ YAVAŞ CENOVA TOPLANIYOR BU ARADA YELKENLERİ TOPLAMAK İÇİN SANCAKTAN GELEN RÜZGARA DÖNMEK İÇİN UĞRAŞTIĞIMIZDAN, SÜREKLİ SANCAĞA GİTTİK VE AGATHONİSİ ADASININ KUZEY BATISINA KADAR YAKLAŞTIK, BU DA BİZDE YENİ BİR PANİK, PASAPORT YOK, VİZE YOK, SORUN YAŞAYABİLİRİZ, HEMEN DÜMENİ İSKELEYE KIRDIK VE AGATHONİSİ ADASINDAN UZAKLAŞMAYA BAŞLADIK FAKAT ROTA ÖNEMLİ DEĞİL, ÖNCE TÜRKİYE KARASULARI, SONRASI ÖNEMLİ DEĞİL. MAHAYANANIN ETRAFINDA 8-9 YUNUS BALIĞI BİR SANCAĞIMIZA, BİR İSKELEMİZE GEÇİYORLAR, SANKİ ACEMİLERE BAKIN DER GİBİ YARIŞ YAPARAK DALGA GEÇİYORLAR. RÜZGAR YAKLAŞIK 5 BOUFOR, DALGALAR ÇOK YÜKSEK HIZIMIZ YAKLAŞIK 5 MİL, BU ARADA ZAMANIN NASIL GEÇTİĞİNİ ANLAMADIK SAAT 19.00 OLMUŞ, TEKAĞAÇ KÖRFEZİNE KENDİMİZİ ATMAYA ÇALIŞIYORUZ VE SAAT 21.00 HAVA KARARDI, KARANLIKTA BİR KOYA GİRDİK, DALGA AZALDI, RÜZGAR AZALDI, DERİNLİK 3-4 METRE, ALARGADA,DEMİR ATTIK BİR OF ÇEKTİK, BÜTÜN GÜN ÇOK YORULMUŞTUK,YEMEK YİYECEK HALİMİZ YOKTU. BİR SİGARA, BİR DUBLE VİSKİ DERKEN YANIMIZA BİR MOTOR GELDİ, İÇİNDEKİLER BİZE HOŞ GELDİNİZ DEDİKTEN SONRA, LÜTFEN SABAH OLMADAN HAREKET ETMEYİN ETRAFINIZ BALIK HAVUZLARI İLE DOLU İÇERİ GİRERKEN TESADÜFEN BİRŞEY OLMADI….DEDİLER VE GİTTİLER
BİZ BİRAZ KAZANDIĞIMIZ TECRÜBELERİ KONUŞURKEN HAVA TAMAMEN DURDU VE UYKUYA DALDIK. SABAH UYANDIĞIMIZDA (SAAT..11.00) DİNLENMİŞ BİR ŞEKİLDE KAHVALTIMIZI YAPTIK. İSKELE VE ARKA TARAFIMIZDA HER YER BALIK HAVUZLARI İLE DOLU, GECE BİRAZ DAHA İÇERİYE GİRMEYE ÇALIŞSAYDIK, HAVUZLARIN İÇİNE GİRMEMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLMİŞ.
YOLUMUZA DEVAM ETMENİN ZAMANI GELMİŞTİ, MOTORU ÇALIŞTIRDIK, DEMİRİ ALDIK YAVAŞ YAVAŞ KOYDAN ÇIKTIK, HAVA DURGUN, RÜZGAR YOK, NEZİH; YELKENLERİ AÇALIM BAKALIM BELKİ FAYDASI OLUR, DEDİ, YELKENLERİ AÇTIK, TABİİ CENOVAYI AÇARKEN DİKKATLİ BİR ŞEKİLDE, ISKOTA HALATI HEP KONTROLLÜ, ÖĞRENMEYE BAŞLIYORUZ HERHALDE, TEKNE HAREKET HALİNDEYKEN BEN HEP ARKADA,ELİMDE SIRTI, BELKİ BİR BALIK GELİR DİYE DİRENİYORUM FAKAT TIK YOK. NEYSE YAKLAŞIK 2 SAAT SONRA DİDİM AÇIKLARINA GELDİK, HAVA TAMAMEN DURDU, YELKENLERİ TOPLAMAMIZ GEREKİYOR, YELKENLERİ TOPLADIK, MOTORLA TAM YOL (YAKLAŞIK 5 MİL HIZ) ROTA TURGUTREİS.
NEZİH AŞAĞIYA İNDİ, HARİTADAN ROTA ÇİZDİ, OTO PİLOTU AYARLADI, HAVUZLUKTA ELİMİZDE HALATLAR, DÜĞÜMLERİ ÇALIŞMAYA BAŞLADIK, BİR SÜRE SONRA UYUKLAMAYA BAŞLADIK, NEZİH; BEN YATMAYA GİDİYORUM GÜMÜŞLÜK AÇIKLARINA GELİNCE BENİ UYANDIR, OTOPİLOT UN AYARINDA GİDELİM BİRŞEY YAPMA DEDİ VE KAMARAYA GİTTİ UYUMAYA BAŞLADI. BEN ELİMDE SIRTI BALIK BEKLİYORUM, TIK YOK AMA YA GELİRSE HEYECANI BİLE BENİ MUTLU EDİYOR. YAKLAŞIK 4 SAAT GEÇTİ BİZ HALA GÜMÜŞLÜK’Ü GÖRMEDİK, NE GÜMÜŞLÜĞÜ; YALIKAVAK I DA GÖRMEMİZ GEREKLİ FAKAT İKİSİNDEN DE BİR GÖRÜNTÜ YOK, AÇIK DENİZDE ÖNÜMÜZDE BİR KAÇ ADA VAR, BÜYÜK KARA PARÇASI GÖREMİYORUM. NEZİH’İ UYANDIRDIM ŞU ROTAYA BİR DAHA BAK DEDİM, HARİTAYI AÇTI MEVKİİMİZE BAKTI, İLERİDE SOLDA GÖRÜNEN BÜYÜK ADANIN, KARA PARÇASI OLDUĞUNU AYNI ROTADA GİTMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ VE YOLUMUZA DEVAM ETTİK. 2 SAAT SONRA ADALARIN ARASINDAN GEÇMEYE BAŞLADIK, İSKELE TARAFIMIZDA BULUNAN ADANIN TEPESİNDE KARAYA KAZINMIŞ BÜYÜK BİR YUNANİSTAN BAYRAĞI GÖRÜNCE, TEKRAR HARİTA İNCELEMESİ YAPTIK VE YUNAN KARASULARINDA KALYMNOS ADASININ BATISINDAN KOS ADASININ BATI UCUNA DOĞRU GİTTİĞİMİZİ ANLADIK. (OTOPİLOT AYARI YAPILDIKTAN SONRA, TEKRAR KONTROL YAPMADAN 4 SAAT GİDERSEN BÖYLE OLUYORMUŞ!!!!!!!) BİZ DE YİNE PANİK PASAPORT, VİZE KONUSU, KALYMNOS’UN GÜNEYİNE GELİNCE, TAM İSKELE YAPARAK TÜRKİYE KARASULARINA DOĞRU KAÇARCASINA YOL YAPTIK.
GÜZEL BİRKAÇ GÜNLÜK SEYİRDEN SONRA BODRUM’A GELMİŞTİK. AKVARYUM KOYUNUN ÖNÜNDE BODRUM MİLTA MARİNAYA TELSİZ ÇAĞRISI YAPTIK, YER İSTEDİK YERİMİZ YOK DEDİLER, BODRUM BELEDİYE MARİNAYI ARADIK, BUGÜN CUMA İMKANSIZ DEDİLER, ANLAŞILDI AÇIKTA KALACAĞIZ DEYİP HALİKARNAS TARAFINA GEÇTİK, ALARGADA KALACAĞIZ. MÜSAİT BİR YER ARAMAYA BAŞLADIK, ŞURAYA DEMİR ATALIM, BURAYA DEMİR ATALIM DERKEN, NEZİH DERİNLİĞİN 6-7 METRE OLDUĞUNU YAKLAŞIK 50 METRE DEMİR ATMAMIZ GEREKTİĞİNİ SÖYLEYİNCE, DUR BAKALIM BURADA DEVREYE GİRERİM DEDİM. HAVA YOK, GECE DE OLMAYACAK DİYE BİLİYORUZ VE EN ÖNEMLİSİ AKŞAM ÜZERİ TEKNEYİ, KIÇI AÇIK DENİZE DOĞRU DEMİRLEYECEĞİZ, GECE TEKNE 180 DERECE DÖNECEK VE YAKINIMIZDA TEKNE OLURSA ÇARPMA SORUNU YAŞAYABİLİRİZ VE BİZ DE TEKNEDEYİZ DEDİM. NEZİH ALARGADA KALMAMIŞ, BERABER GELİRKEN TEKAĞAÇ’TA KALDIĞIMIZ ONUN İLKİYMİŞ. NEYSE FAZLA UZATMAYALIM, NEZİH’İN İSTEĞİ İLE BODRUM KALESİNİN KAYALIKLARINA KIÇTAN KARA YAPACAĞIZ,
NEZİH İÇİN BUDA BİR İLK AMA TEKNE HEM DEMİRLİ, HEM DE KARAYA BAĞLI , DAHA GARANTİLİ OLACAK, PRUVAYI AÇIK DENİZE VERİP DEMİRİ ATTIK, TORNİSTAN YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ, TEKNE DİRENİYOR BİR TÜRLÜ DÜMEN TUTMUYOR, 5-6 MANEVRADAN SONRA, YANIMIZDAKİ BÜYÜK BİR GEMİDEN GELEN DENİZCİNİN YARDIMI İLE TEKNEYİ SAĞLAM BİR ŞEKİLDE BAĞLADIK. SONRAKİ BİR KAÇ GÜN BODRUM YÖRESİNDE (AKVARYUM KOYU, KARAADA POYRAZ LİMANI, TAVŞAN BURNUGİBİ) GEZDİK, ALARGADA GECELEDİK.
BU GÜZEL SEYAHAT İÇİN, ÇEKİLMEZ, KAPRİSLİ SEVGİLİ ARKADAŞIM, NEZİH KILINÇKINI’NA TEŞEKKÜRLER…….
YILMAZ ERDEM
İSTANBUL – BODRUM,,,,,
Geçen sene, yelkenli tekne Mahayana ve kaptanı Nezih Kılınçkını ile yaptığımız Sığacık-Bodrum seyirinden sonra sezonu kapatmıştık.
Bu sene İstanbul’dan Bodrum’’a gitmeye karar verdik. Bu seyirimize Nezih’in küçük kızı Gizem de katılıyor. Ağustos ayındayız, günlerden Perşembe akşam üstü gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz. Fenerbahçe Marinadaki alışveriş merkezinden nevale alışverişimizi yaptık, 15 er litrelik yedek mazot bidonlarımızı ve depomuzu doldurduk. Hazırlıklar falan derken saat 24.00 oldu, seyir planlamamızı bu şekilde yapmıştık, gece gidersek biraz rüzgar olur yelken seyiri yapar biraz mazottan tasarruf ederiz diye düşünmüştük. Neyse motoru çalıştırdık, palamarları, tonozu çözdük, Fenerbahçe marinadan tam 24.30 da hareket ettik, İstanbul’un ve boğazın gece denizden görüntüsü çok güzeldi, boğaz köprüsünün ışıl ışıl bir gerdanlık gibi parlaması, hareket halindeki araçların uzaktan bir ışık dansı gibi görünmesi çok hoşuma gitmişti, İstanbul’dan ayrılma zamanı gelmiş ve ilk gece seyirimize başlamıştık. Harita göstergemizdeki yol çizgilerine girmek için Zeytinburnu yönüne doğru kısa bir seyirden sonra rotamızı Paşalimanı adasına ayarladık yaklaşık 5 mil hızla yol almaya başladık. Zeytinburnu ve Bakırköy açıklarında çok fazla tanker ve kosterler vardı, bunlar sıra beklemek için burada demirliyorlarmış, çok büyük bir gemipark alanı yapmışlar, kıyıya yakın seyir yapmak için çok dikkatli olmak gerekiyor.
Ataköy Marinayı geçtik, Küçükçekmece açıklarına geldiğimizde yelken açmayı düşündük, fakat inanırmısınız havada hiçbir hareket yok ve acayip bir sıcak ve nem, denizin ortasında neredeyse nefes almakta zorlanacağız. Tabi böyle hava olunca yelken açmadık. Nezih her zamanki gibi kola içmeye başladı, ben kola diyorum o viski diyor. Viski bardağına kolayı dolduruyor üzerine 1/10 oranında viski koyuyor, sonra da 5 duble, 6 duble viski içtim diyor. Ben daha önceki seyirlerimde alıştığım gibi, seyirlerde alkol almıyorum, seyirler haricinde de bunun acısını çıkartıyorum. Ben dümende rotadan çıkmak zorunda kalıyorum, bunun sebebi ise GPS göstergesindeki yolumuzun içinde kalmak zorunda olmam, bu çizgilerin iskele tarafına geçersek karayolunda karşı şeride geçmiş gibi bir durum ifade ediyor. (İlk defa görüyorum) Ayrıca bu şeritler içinde, sancaktaki şeride yakın bir şekilde yol alıyoruz, Arkamızı kontrol etmek zorunda olmamızın nedeni; Mahayana nın hızı 5 mil gelebilecek büyük gemilerin sürati ise 15 mil civarında, biraz dikkatsizlik bir büyük kazaya neden olabilir, büyük gemiler iskelemizden geçiyor, bizde sakin bir seyir yapıyoruz. Benim uykuyla aram iyi değildir, saat 04.00 civarında Gizem ve Nezih kamaraya gidip yattılar. Denizin ortasında tek başıma kaldığımı hissettim, hayatımda yaşadığım güzellikleri düşünerek çok mutlu bir şekilde seyire devam ettim. Güneş arkamdan yavaş yavaş görünmeye başladı, al sana şahane bir manzara, doyamıyorum, çok mutluyum (Nezih’de yanımda değil ya ondan mı mutluyum acaba ?) Yaşamımda en mutlu olduğum günlerden birini yaşıyorum.

MARMARA DENİZİNDE GÜNEŞİN DOĞUŞU. (Fotoğrafı çekmek için çok uğraştım)
Saat 09.00 Nezih uyandı, benim de uykum gelmişti, ben kamaraya, Nezih dümene.
Yeter artık burası otel değil diye Nezih’ın bağırtısıyla uyandım, saat 12.00 olmuş, Paşalimanı adasının küçük bir koyuna gelmiştik, 6-7 metrelik bir derinlik, alargada demir attık. Kaptanım Nezih, suyu kaynatmış, kahvaltıyı hazırlamış, hava şahane deniz çarşaf, attım kendimi denize, kahvaltımız bitti, bulaşıkları yıkamak Gizem’e kaldı. Fenerbahçe Marina, Paşalimanı seyirimizi konuşmaya başladık. Havanın çok durgun, denizin havuz gibi olmasına rağmen çok yavaş yol aldığımızı düşündük ve bunun nedenlerini konuşurken Nezih telefonunu çevirmeye başladı, Nezih’in çok güvendiği bir kaptan arkadaşı var her şeyi ona soruyor. Engin teknenin altını temizlettin mi Fenerbahçe Marinada kalıyorsun kekomoz ve yosunlaşma çok olur dediğinde telefonu bıraktı ve aşağıdan deniz gözlüğünü aldı ve denize atladı. Teknenin altına daldı, biraz sonra çıktığında Engin’in yorumunun doğru olduğunu anladık. Nezih rahat bir kişi, eline büyük bir bıçak aldı, ben temizliğe başlıyorum sonra da siz sırayla kekomozları ve yosunları temizliyeceğiz dedi ve denize atladı. Tamam dedim beklemeye başladım, herhalde kolay bir iştir diye düşündüm.Nezih, elinde bıçak suyun üstünden temizlemeye çalışıyor, tabii ki hiçbirşey olmuyor, 10-15 dakika gibi bir zaman geçti Nezih çıktı, ben hallederim dedim suya atladım, uzun bir süre ( 2-3 dakika) sonra hiçbirşey beceremeden sudan çıktım. Bu işin böyle olmayacağını birilerini bulmamız gerektiğine karar verdik. Bu arada saat 18.00 olmuştu, motoru çalıştırdık, demiri aldık ver elini Çanakkale. Paşalimanından çıktıktan sonra, otoyolu öğrendik ya, illa oradan gideceğiz, neyse otoyola girdik, hava karardı Çanakkale boğazı da şahane gece manzarası ile bizi karşıladı, boğazdan geçerken elimizde ekmek, peynir karnımızı doyurmaya çalışıyoruz, bir taraftanda pür dikkat önümüze, sağımıza, solumuza bakıyoruz deniz trafiği çok yoğun, Çanakkale Gelibolu, Çanakkale Eceabat feribotları ve motorları sürekli hareket halinde, neyse biz motorumuzun gücüyle yolumuza devam ediyoruz, Boğazdan çıktık yeni bir rota, Gökçeada. Hava iyice karardı, hiç esinti yok fakat felaket bir sis, inanın 5 metre önümüzü göremiyoruz, teknede ne kadar lamba, fener varsa hepsini yaktık, gözümüz radarda, pruvaya bakmaya gerek yok, gazı kestik hızımız 2-3 mil civarında. Yavaş yavaş yol aldıktan sonra gece 03.00 gibi Gökçeada nın doğusuna yaklaştık, bir deniz fenerini zorda olsa gördük tabii ki GPS sayesinde iyice yaklaştık, kırmızı ve yeşil liman ışıklarını görünce rahatladık, ışıkların arasına girdiğimizde düdük sesleri duymaya başladık, karadan bize doğru tutulan büyük fenerlerin ortalığı gündüz gibi aydınlattığı sırada sancağımızda ve iskelemizde iki askeri bottan gelen emirle durmak zorunda kaldık. Askerler bize kim olduğumuzu ve neden buraya geldiğimizi sorduklarında, sisten rotamızı kaybettiğimizi Gökçeada da geceleyecek bir liman aradığımızı söyledik, bizi askeri limanın bir tarafına iskele borda yaptırarak bağladılar, komutan Ast.Subay Başçavuş yanımıza geldi buranın sivillere yasak olduğunu, yaklaşık 3 mil kuzeyde Gökçeada Kaleköy balıkçı barınağı olduğunu ve oraya gitmemiz gerektiğini söyledi, biraz sohbetten sonra güneş doğana kadar kalabileceğimizi söyledi. Aşırı dikkatle kendimizi fazla strese soktuğumuzdan olsa gerek hemen yattık güzel bir 4 saatlik uykudan sonra halatlarımızı çözdük nöbetçi askere iyi günler dileyerek yol almaya başladık, 40-50 dakika kadar gittikten sonra iskelemizdeki Kaleköy balıkçı barınağına girdik.İyiki gece gelmemişiz, barınağın girişinde hiç fener veya ışık yokmuş.Derinlik 3-4 metre, Tekneyi sancaktan karaya bordaladık. Ben hemen karaya, taze ekmek olmayınca doymam kaç gündür bayat ekmek yemek zorunda kaldım, bu arada köyün küçük çocukları, delikanlıları hoş geldiniz demek için başımıza toplandı, taze ekmek nerede bulabilirim dediğimde çocuklar yüzüme garip garip baktı, burada bulamazsınız şehre gitmeniz gerek dediler. Taze ekmek yok, eski ekmeklere devam diye düşünürken Nezih iki delikanlıyla sohbete başlamış, çocuklardan biri soyundu teknenin altına daldı, tamam abi biz kekomozları ve yosunları temizleriz dedi. Güzel, burada teknenin alt temizliğinide halledeceğiz. Çocuklar ellerinde bıçak, yaklaşık 2 saat temizlik yaptılar, bizim aklımıza gelmeyecek bir şekilde çalıştılar, ikisine de birer metrelik parmak kalınlığında hortum verdik, nefes alma sorunlarını hortumla çözdüler. Yosunları temizlediler fakat kekomozları tam temizleyemediler. Tekneyi kapattık çocuklara tembih biz dolmuşa, Gökçeada nın merkezine. Köyden çıktık çok çorak bir bölge tepelerde yeşillikler var şöförle konuştuğumuzda bu bölgede asmaların az olduğunu, iç kısımlarda daha fazla asma ve yeşillik olduğunu söyledi. İlçe merkezine geldik, çok küçük bir yerleşim merkezi küçük küçük dükkanlar, hepsinin önünde muhtelif markalı-markasız şarap şişeleri. Önce karnımızı doyurmak için bir lokanta bulduk, sulu yemeği özlemiştim benim için en güzel yemek olan, kuru fasulye ve pilavı buldum, yemeklerimizi yedik, biraz alışveriş derken zaten küçük olan ilçeyi gezmiştik. Dolmuşa atladık tekneye. Saat 15.00 motoru çalıştırdık, halatları çözdük Kaleköy den ayrıldık.Ver elini Bozcaada.
Bozcaada saat 19.00, yolda biraz yelken biraz keyif, rahat bir yolculuk. Limana girmeye çalışıyoruz, hemen bir motor yanımıza geldi, yetkilimi yetkisizmi bir çocuk, limanın tamamen dolu olduğunu istersek liman girişine bağlama yapabileceğimizi söyledi, biz söz dinleriz peki dedik ve Mahayana yı kıçtankara bağladık. Limanda kayıt yaptırırken sabah erken kalkmamız gerektiğini saat 8 de Çanakkale feribotunun geleceğini ve çok dalga yapacağını ve dalgaya karşı dikkatli olmamız söylendi. Teknede oturduk viski kola, pardon kola viski içmeye başladık hava şahane liman dolu, iskele ve etrafındaki balıkçı lokantaları felaket dolu, Gökçeada dan sonra kendime burası Türkiye mi diye sordum. İki ada birinde tabiri caizse hayat yok, birinde çok güzel bir yaşam, hayret ettim, Bozcaada yı çok beğendim, bu akşam burada rakı balık süper olur. Viskimizi yudumlarken yetkili olduğunu anladığımız çocuk (Çocuk diyorum 10-11 yaşlarında)yanımıza geldi, içeriden bir tekne çıkacak sizi oraya alalım dedi, sevindik sabah erken kalkmak benimde çok zoruma gider, Nezih’inde. Mahayana’yı yeni yerine aldık, kilitledik limanda balıkçı lokantaları o kadar çok ama bir o kadar da dolu, nereden geliyor bu insanlar derken Ankara’dan cemiyet arkadaşlarımla karşılaştım. Feribotla her sene gelirlermiş, neyse Yosun Restaurant ta bir yer bulduk oturduk Ezine peynir, kavun, rakı başlangıcından sonra meze ve balık güzel bir sofra, kafaları bulduk, şimdi bu seyahati daha çok sevmeye başladım, kafalar iyi bizde ne sohbetler, tabii ki konu yine teknede uygulamalar, anlaşmaya başlıyoruz galiba, saat 02.00 de tekneye gidip yattık.
Sabah erkenden saat 11.00 de uyandık, her zamanki gibi önce nescafe ve sigara sonra taze ekmek için fırına, sıcak sıcak ekmek ve kahvaltı. Kahvaltı bitti neyseki Gizem var bulaşık yok, sağolsun çok kahrımızı çekti güzel kızım. Saat 15.00 motoru çalıştırdık, halatlar falan derken yol almaya başladık, limandan çıkınca sancak yaparak rotamızı Babakale balıkçı barınağına ayarladık, gezimizde her yelkencinin uğramadığı değişik yerleri görmek için çaba gösteriyoruz. Hafif rüzgar var yelkenleri açıyoruz, ama bizde bir dikkatli hareketler var görmeniz gerekir, daha önce başımıza gelen yelken açma problemleri bize tecrübe kazandırmış. Birazda yaşadığımız fikir alışverişlerinin faydası oluyor herhalde. Biz denizci olacağız!, her olayı, tepkiyi sakin sakin, paniklemeden çözmeye alışıyoruz. Denizci, hele hele yelkenci olmak için çoook çoook sakin, paniklemeden çok yavaş hareket etmek gerektiğini öğrenmeye çalışıyoruz. Biz Bodrum’a gidene kadar çok iyi bir şekilde yelken kuralları hakkında gerekli bilgileri, pratik yaparak öğreneceğiz herhalde.
Rüzgar güzel, hafif bir şekilde sancak kıç omuzluğumuzdan karayel olarak, yelkenlerinizi dolduruyorum, keyfimi yaşayın der gibi esiyor, acelemiz yok, tecrübe kazanacağız, çok güzel yelken seyri yaptık. Anadolumuzun en batısında bulunan Babakale Burnunda bulunan, Babakale balıkçı barınağına girdik, barınak bomboş, saat 18.00 girişte sancakta bulunan beton iskeleye sancak borda yaparken bir baktım usturmaçalar otomatik olarak sarkık bir şekilde duruyor çok sevindim. (Biz Bozcaada dan çıkışta usturmaçaları içeriye almayı unutmuşuz.) iskeleye bordaladık,yok artık !!!!………………….hep böylemi olacak……… yanımıza gelen bir genç, konaklama yapamayacağımızı burasının özel bir barınak olduğunu söyledi. bİz şaşırdık tabii, ne demek bu diye sert çıktığımızda , girişte iskelede bulunan kayalıklara yakın kıçtankara yaparsak kalabileceğimizi söyledi , barınakta bizden başka tekne yok ama fazla uzatmadık, YELKENCİ OLACAĞIZ YA !!!!
Mahayana yı güzel bir şekilde bağladık, bu arada hava karardı, etrafta hiçbirşey yok, tepede köy ışıkları var, kilitleri hallettik karaya çıktık. Köye doğru yürüyüşe başladık, çok dik bir yokuş bizi epeyi zorladı derken, bir balıkçı lokantasının önünde bulduk kendimizi, hemen içeri daldık, mezelere, balıklara baktık, masaya oturduk, bizden başka hiç kimse yok, keyif bizim. Peynir, rakı, roka, balık süper bir sofra, Nezih’e rağmen güzel sohbetler derken, tekneye döndük ve uyumaya başladık. Saat, 12.00
Balıkçı teknelerinin bu kadar çok ses çıkardığını, sabaha karşı saat 05.00 te öğrendim. Yok böyle bir şey, sanki savaş gemileri sefere çıkmış bütün deniz kuvvetleri buraya geliyor. Biraz direndim yataktan kalkmamak için, kalkmadım ama gözlerim faltaşı gibi. (Ne demekse). Yataktan kalktım, yatak ta yatak süper genişlikte (1x1.8) sığmaya çalışıyorum, benim beceriksizliğim, sığamıyorum. Şortumu giydim, tekneden indim, bir gürültü, bir gürültü, barınakta felaket hareket var, sürekli iki, üç katlı trol tekneleri geliyor. Benim bildiğim NİSAN-EYLÜL ayları arasında balıkçılar için trol yasağı var……….. Pardon Türkiye de yaşadığımız aklıma geldi, yasak ne demek, işini bilen istediğini yapar. Bizi Babakale balıkçı barınağına almak istemeyen genç e hak verdim, o da işini yapıyormuş. Bu kadar eleştiri yap, kız, eleştir, sonra balıkları görünce dayanamayıp git balık satın almaya çalış. Teknelerin hepsinde acayip bir hareket var,kapalı kasalı kamyonlar iskeleyi kapladı, teknelerden kasalar kamyonlara yükleniyor, herkes işini yapıyor, ben balık meraklısı biri olarak ağlardaki balıkların ayıklanmasını seyrediyorum , uskumru balıklarını hiç bu kadar çok, bir arada görmemiştim. Aklıma, Karadenizde, Amasra, Çakraz açıklarında çıktığımız balık avında yakaladığımız (Tabii profesyonel balıkçı teknesi ve balıkçılar ile 10000 çift, onların tabiri ile)) palamutlar geldi. Neyse uskumruları ağlardan ayıklayan kişilere yaklaştım büyük bir zevkle seyrediyorum, rastgele güzel bir av yapmışsınız derken, içeriden kaptan beni görmüş, elinde iki bardak çay, birini bana uzattı, buyurun çay için dedi, bardağı aldım, teşekkür ederek yudumlamaya başladım. O saatte, o ortamda çay süper oluyormuş. Biraz sohbet, nedense balık yasağı var diye biliyorum, siz nasıl balık tutuyorsunuz, yanlış yapmıyormusunuz diye bir soru sormuyorum. İnsanlar samimi, fakat gözlerinden felaket yorgun olduklarını görüyorum, iyi niyetliler, ama yapacak başka işleri, başka çareleri olmadığındandır herhalde diye düşünüyorum. Uskumrular ağlardan temizlendi, kasalara kondu, ben kaptana iyi günler dileyip tekneden indim, kasaların yanına gittim, balık satın alabilmek için istekte bulunduğumda bir torbaya 10 tane uskumru koyan kişi kaptana işaret ederek balıkları verdi, ücretini sorduğumda kaptanı işaret etti, kaptan,,,,AFİYET OLSUN diye uzaktan seslendi, ve bir el işareti ile tamam dedi. Ben balıkları aldım Mahayana ya geldim, tık yok herkes uyuyor, normalde bende bu saatte kalkmam ama oldu işte. Nescafe için suyu koydum, su kaynadı, Nezih’i uyandırdım saat 11.00, kahvelerimizi içerken Gizem uyandı, kahvaltımızı hazırladı, güzel bir hava günlük güneşlik, keyifli bir kahvaltı, halatları çözdük, balıklarımızı aldık balıkçı barınağından çıktık, hemen usturmaçaları içeri aldık, (her hata biraz daha dikkatli olmamızı sağlıyor.) Sancaktan güzel bir rüzgar var, hemen yelkenlere saldırdık, önce ana yelkeni, sonra cenovayı açtık. Biraz cesaret geldi herhalde, pasaportlarımız yanımızda fakat Türkiye için bile geçerli değil, süreleri bitmiş, kimlik olarak kullanılabilir herhalde. Rotamız Midilli, hava çok güzel yelken keyfi yaşıyoruz, bir sancak, bir iskele zaman çok çabuk geçiyor, saat 18.00 Midilli adasının kuzeyine yaklaştık, hiç bilmediğimiz bir küçük limana yaklaştık, limanın tepesinde bir yerleşim alanı güzel bir manzara, limana girdik, bizi gören sonradan yetkili olduğunu anladığımız kişi bizi iskelemizde bulunan büyük bir tekneye aborda olmamızı sağladı, Mahayana yı bağladık, yetkili evraklarımızı istedi, bizde Yunanca yok, İngilizce çat pat, anlaştık evrakları verdik, vizemiz yok, yalnız bu gece kalmak ve alışveriş yapmak istiyoruz dedik, yetkili pasaportlara bakarak vize yok dedi ve pasaportları, geri verdi ve lütfen sabah komutan gelmeden erkenden çıkış yapın dedi ve gitti. Mahayana yı yine yalnız bıraktık ve karaya indik. (Mahayana yı yalnız bırakmak nedense dokunmaya başlamıştı, onu dört dörtluk, garantiye alamadığımızda tedirgin oluyorduk.) Çok dik bir yokuşa tırmanmaya başladık, şirin bir köy olan Petra’ya gelmiştik, tabii buraların köyü, harika ülkemizin bir küçük Bodrum, Barlar sokağını düşünün, insanlar özgürce hareket ediyor, hiç kimse, birbirine bakmıyor, burası köy ise, bizim köylerimiz ne? Bir süpermarkete girdik, alkollü içeceklerin fiyatını görünce saldırdık, çok alışveriş yaptık, bir kafede oturduk, kahve bira ve manzara bize çok iyi geldi. Mahayanaya döndük sabah aldığım balıkları yolda temizlemiştim, balıklar ve rakı, güzel bir akşam yemeği biraz sohbet, etraftaki barlardan gelen müzik ve uyku saati 02.00. Sabah olmuş biz rahatımızdan ödün vermiyoruz, Gizem suyu kaynatmış kahveler hazır, saat 10.30 kahvelerimizi içerken, halatları çözdük limandan ayrıldık, iskele yaparak Midilli adasının batısına doğru yol almaya başladık, hava çok güzel adanın kıyısından yol alıyoruz bir süre sonra haritada gördüğümüz adanın ortasındaki bir boğazdan içeri girdik 2-3 mil gittikten sonra sancakta bir köy gördük, fazla yaklaşamadık, derinlik 3-4 metre gösteriyordu ve geri döndük boğazdan çıktık, yine iskele Midilli adasını tanımaya çaılışıyoruz. İskelemizde bulunan yerleşim alanları çok küçük ve bağlanmak için müsait değil, yolumuza devam ediyoruz. Uzaktan güzel bir görünümü olan Plomari’ye geldik, limana girdik, bir lokantanın önünde demir attık, kıçtankara yaptık. Motoru kapattığımız anda bir polis evraklarımızı istedi, verdik, evraklara bakan polis problem var dedi, Türkçe anlaşabiliyorduk. Vize yok, bir taksiye binip, 30 km ileride bulunan adanın merkezi Mytilini’den vize alabilirsiniz dedi, biz mazot, su alacağımızı ve yemek yiyeceğimizi sabah erkenden gideceğimizi söyledik, fazla uzatmayalım anlaştık. Mazot ve su geldi depolarımızı doldurduk. Karaya çıktık güzel bir lokantada mousakka ve pilav yedik, karnımızı doyurduk. Bağlandığımız yer çok güzeldi. (Bodrum denizciler kahvesini bilenler daha iyi anlar) Tam yerleşim merkezinin içinde, havuzlukta oturduk, kola viski, sohbet falan uykumuz geldi ve yattık. Saat 01.00.
Komşu, komşu, komşu, komşu diye sesler, uyandık, teknenin önünde bir polis, tamam gidiyorsunuz, saat 07.00 anladık, kalktık, motoru çalıştır, halatları topla, demir al, tam yol Foça.

Elde sırtı, belki balık gelir……
Hafif rüzgar var, Windguru 2-4 beaufor veriyor, güneş pırıl pırıl tepemizde. Yelkenleri açtık rotamız için en ideal rüzgar karayel sayesinde güzel bir seyir yapıyoruz, motoru kapattık, yalnız su sesi geliyor muhteşem bir seyirle, Eski Foça marinaya yaklaştık, motoru çalıştırdık, yelkenlerimizi yavaş yavaş topladık, saat 17.00, marinayı anons ettik, yer yok dediler, limanın içinde bir tur attık hemen yan tarafta burnun arkasında bulunan yeni Foça’ya geçtik, fakat her yer tekne dolu, biz dolaşıyoruz uygun bir yer bulmaya çalışıyoruz, bulamazsak alargada kalacağız. Kıyıya yakın yerlerde boş bir tonoz gördük, tonoza yaklaştık, bağlandık kıçtankara yaptık, kıyıdan biri halatlarımızı bağladı, halatları bağlayan kişi tonozun sahibi gelirse saat 20.00 ye kadar gelir, o saate kadar tekneden ayrılmazsanız iyi olur, sonra sorun olmaz diye bizi uyardı. Bizim için önemli değildi, zaten tekneden ayrılmayı düşünmüyorduk, Nezih kola viski, ben beyaz peynir, domates, rakıya başladık, gelen giden olmadı, sabaha kadar yerimizde kaldık.
Sabah kahvaltımızı yaptık, saat 12.00 hareket ettik, hava güzel, rotamız Karaburun, sancaktan hafif karayel var yelkenleri düzgün açmayı iyice öğrendik, güzel bir yelken seyri, Karaburun a yaklaştık, rüzgar çoğaldı sancaktan gelen dalgalar büyümeye başladı, yelkenleri kapattık, Karaburun u dalgalarla uğraşarak geçtik, Ilıca’nın açıklarında bulunan Aya Yorgi koyunda bulunan bar ve diskoların önünde demirledik, kaç gündür denizdeyiz, denize girememiştik, burada denizin tadını çıkarttık. Gece barlardan gelen müzik eşliğinde güzel bir uykudan sonra öğlen Çeşme marina ya geldik, su ve elektrik durumumuz iyi değildi ertesi sabaha kadar onları hallettik. Akşam Çeşme sokaklarında ev yemekleri yapan bir lokantada karnımızı doyurduk. Sabah tekneyi temizledik, akşam saat 20.00 hareket ettik, Yunan karasularından Bodrum a gideceğiz. Hava iyice karardı, yelkenlerimizi açtık, bu yörelerde genellikle esen ve rotamız için uygun sancak kıç omuzluktan gelen rüzgar, karayel, ile yol alıyoruz.
Birşeyler atıştırdıktan sonra su ısıttık ve bol kahve içmeye başladık, yolumuz uzun, Sakız adasının batısına doğru yol alıyoruz, saat 03.00 civarı Sakız adasının batısında bulunan küçük bir adaya doğru giderken aniden sağnak rüzgarlar patladı, biz hemen yelkenlere, uzun bir uğraştan sonra Cenovayı topladık, ana yelkeni bir türlü indiremiyoruz, ben dümende Nezih üstte bumbaya tutunmuş, Gizem iç havuzluğa inen merdivenlerden kafasını uzatmış baba in oradan aşağıya diye çığlık atıyor ama nafile, Nezih Gizem i duymuyor bile, ana yelkeni aşağıya çekmeye uğraşıyor, Gizem korkuyor biz korkmuyormuyuz sanki tabii ki korkuyoruz fakat sakin olmak zorundayız, sakin olmaya çalışıyoruz fakat bir profesyonel yelkencinin yapması gereken can yeleklerini giymek aklımıza bile gelmiyor. Hava zifiri karanlık,iki adanın arasına girdiğimizde, bir ara gözüm derinlik göstergesine takıldı, derinlik bir 1 metre, bir 2 metre yazıyor arada sırada göstergede çizgiden başka bir şey görünmüyor, Nezih e söyleyince, ne yaparsan yap açık denize dümen kırmaya çalış dedi, güzel de yelkeni de indirmemiz gerekli, ben dümeni sancak yaptıkça bütün dalgalar ve rüzgar tam sancak bordodan geliyor, teknenin iskele tarafı neredeyse suyun içinde, felaket yan yatıyor, Nezih ana yelkeni indirdiğinde tahmini olarak 2 saat geçmişti, yelkeni indirdiğimizde sancak tarafımıza, açık denize doğru hava aydınlanıncaya kadar yol aldık. Hava aydınlandığında geriye, Sakız adasının arkasında bulunan küçük adanın batısından Didim yönüne doğru yol almaya başladık, saat 10.00 rüzgar yok, fakat deniz var 1- 1,5 metre dalgalar var, aşırı yorulmuştuk ve hava çok soğuktu.

Rotamızı Yalıkavak mevkiine ayarlayıp otomatik pilotu bağladık. Nezih aşağıya indi haritaları açtı gece derinlik sorunu yaşadığımız mevkileri inceledik, derinlikler 100 metrenin üzerinde belirtiliyor ve haritada bir sürü çizgiler var, biz yorumlara başladık yüksek gerilim kablolarından dolayı göstergenin yanlış gösterdiğine karar verdik, sonradan öğrendik ki derinlikler 100 metrenin üzerine çıktığında gösterge görevini yapamaz saçmalarmış. Nezih yattı, ben de havuzlukta yan kısımda oturuyor etrafa bakınıyorum. Otomatik pilot dümene dıştan bağlamalı eski sistem, yaklaşık 5 mil hızla yol alıyoruz, sancak kıç omuzluktan gelen dalgalar tekneyi yukarıya kaldırıyor, düzelirken otomatik pilot, tak tak tak yapıyor sonra düzeliyor derken yine bir dalga tak tak tak,,,,ÇATIR diye bir ses dümenin üzerindeki plastik otopilot kırıldı, hemen gaz kestim, dümen yerinden oynamıyor, kilitlendi kaldı, denizin ortasında boşta duruyoruz, bazen dalgalarla bir sancağa, bir iskeleye dönüp duruyoruz, Nezih geldi, yan dolabı açtı ucunda büyük bir somun yuvası olan bir demir çıkardı, dümende dururken oturulan yerin altındaki kapağı açık oradaki erkek somuna demiri taktı, yekemiz hazırdı,ama yaklaşık 3 saat gibi bir zaman geçmişti. Yalıkavak a doğru yol tutmaya başladık, bir taraftanda Nezih, yıldız tornavida ile dümendeki kırık plastikleri ayıkladı otopilotu yerinden söktü, kilitlenen dümen kurtulmuştu tekrar kumanda edebiliyorduk, yekeyi söktük yerine yerleştirdikten sonra Nezih’e benden büyük bir tebrik faslı,,,, fazlasıyla hak etmişti, böyle bir olay benim de ilk defa başıma gelmişti. Denizde yaşam için teorik bilgiler güzel de, pratikte her şey çok farklı oluyor.
Ben elime sırtıyı aldım yavaş yavaş yol alıyoruz, bir süre gittikten sonra aniden sırtıda bir ağırlık, tamam dedim bu sefer iyi bir balık geliyor derken misina havalanmaya başladı ne oluyoruz derken bir baktım bizim rapalayı yutmuş bir martı havada geliyor tabiî ki çok şaşırdım Nezih elinde bir bıçakla fırladı misinayı kesti, martı ne oldu bilmiyorum ama oltayla martı tutmayı da başarmıştım.
Bu yolculuğumuz 18 gün sürdü, Yalıkavak ta 2 gün, Gündoğan’da 2 gün sonra Bodrum Marina, Mahayana artık Bodrum Milta Marina da kalacak, yelken seyirleri için bu bölge çok uygun. Yelkenciliği iyice öğrenmeye başladık, ilerisi için güzel planlarımız var, uygulayabilirsek onları da yazarım.
Yılmaz ERDEM
Seyirlerim. ....
YanıtlaSil